24 Nisan 2011 Pazar

Medya ve Sansür


‘’Yasakçı zihniyet’’ denince ilk aklıma gelen şey, özgürce düşünmenin tamamen yok olması geliyor.Şu sıralar bu duruma fazlasıyla rastlıyoruz.Sesli bir şekilde düşüncenizi ifade etmenin yerini artık sessizce içimizden düşünmek  yer alıyor.  Bu durum gerçekten çok yaralayıcı. Eğer bizlerin ‘’demokratik’’ bir ülkede yaşadığımızı iddia ediyorlarsa , bunu uygulamadada  göstersinler lütfen. Kendi düşüncesini beyan eden bir yazar içeri alınıyorsa, sosyal paylaşım sitesine koyduğu video nedeniyle o site kapatılıyorsa, hakkını aramak düşüncesiyle öğrenciler eylem yapmaya kalkışıp fakat birileri tarafından engelleniyorsa, işte bunların hepsi benim için ‘’yasakçı zihniyet’’ kelimesinin anlamını anımsatıyor. Gerçekler saklanıp ve insanlara gösterilmek istenenler gösterilirse , işte o zaman da hayatın gerçekliğine sansür uygulanmış olunur. Tek bir düşünce, tek bir hayat ve tek bir insan olur herkez. Bu tamamen yanlış bir zihniyettir. Farklı düşünceler, yapılar olmadır mutlaka. Bunlar bir araya gelerek düşüncelerini rahatça paylaşıp, tartışmalıdır. İşte o zaman ‘’demokrasi’’ kelimesi hayat bulur.  Gerçekler ortaya çıkmış ve bunları  bütün şefaflığıyla tartışabilirsek, ‘’sansür’’ kelimeside gerçekleri gizlemek anlamını kaybetmiş olur.

18 Nisan 2011 Pazartesi

İNSANLIK MI ? PARDON O NEDİR ?

Şöyle dönüp bir etrafınıza bir bakın. Her gün kaç kişi size günaydın diyor? Elleriniz doluyken apartmanınızın kapısını kaç kişi size açıyor? Yada kaç kişi size karşılıksız iyilik yapıyor? Belki de bu sayı hiç kişi. Evet hiç kişi! ''İnsanlık'' kelimesini, insanlarımız çöp kutusuna fırlatıp atmış. Bu kelimenin yerini donuk bakışlar, ruhsuz bedenler  almış. Daha doğrusu ''bencillik'' kelimesi ''insanlık'' kelimesinin yerini almış. Diyebileceğim tek şey; İnsan olduğunu unutan varlıklara YAZIKLAR OLSUN !

Bu yazıyı yazmama sebep olan olay, Bedri Baykam'ın bugün bıçaklanmasıdır. Bedri Baykam bıçaklandıktan sonra insanlar yollarına devam ediyorlar. Umursamıyorlar bile! Sizlere diyebileceğim tek şey ''İNSANLIK'' kelimesinin kendinize tekrardan hatırlatın lütfen..

17 Nisan 2011 Pazar

A) İnternet B) Tablet Bilgisayar C) HEPSİ

 Günümüzde teknoloji ilerledikçe, seçim seçeneklerimizde bir o kadar artıyor. İnsanlar ilk zamanlar, gündemdeki olayları A) radyodan dinlerdi. Sonra B) televizyondan ve daha sonra C) gazetelerden takip etmeye başladı. Günümüzde ise D) internetten veya E) tablet bilgisayarlardan takip edebiliyoruz. Hatta istersek F) HEPSİNDEN yararlanıp gündemi takip edebiliriz. Seçenekler çoğaldıkça kalitede farklılaşmalar da oluşuyor. Bunun şu an en güzel örneği ''ZETE''. Bu uygulama sadece tablet bilgisayar için var. O yüzden ulaştığı kitle belli. Yani kitlesini kendisi seçiyor. Harika bir özellik. Diğer yandan bakarsak, internet herkes için artık bir tık uzağında. Durum böyle olduğu için rekabetler başlıyor ve bu da yalan yanlış haberlerin manşet büyüklüğünde sitelerin içinde yer almasına neden oluyor. Kalite düşüyor, kalite düşüncede belli bir kitlesi olmuyor. Buda belli bir yapısı olmadığını gösteriyor.
  Artık insanlarda ''Company''sözcüğü daha soğuk ve mekanik işleri hatırlatıyor. ''Boutiqe'' gibi sözcükler daha sempatik, yaratıcı, özel ve kesinlikle kalite kelimesini bize hatırlatıyor.
 Nurcan Akad'ın yaptığı ''ZETE'' (yani tablet gazetecilik) benim aklımda ''Boutiqe'' gibi harika bir sözcüğü hatırlatıyor.

8 Nisan 2011 Cuma

KURUKAHVECİ MEHMET EFENDİ

Meşhur Kurukahveci Mehmet Efendi’nin asıl yeri  Eminönün'de. Yıllardır burada kahve satıyorlar. Küçük bir dükkanları var fakat çok şirin bir yer.İnsanlar Kurukahveci Mehmet Efendi’den kahve almak için sıraya giriyorlar.Dükkanın olduğu yerin her tarafı çok güzel kahve koyuyor.Burası ilk yerleri.Şu an büyük marketlerde de paketli halinde kahvelerinden satılıyor.Fakat buradan almak başka bir duygu.Hem taze hemde ayrı bir keyif.Ve Üç kuşaktır bu işi  devam ettiriyorlar. 

Peki Kurukahveci Mehmet Efendi kimdir?
19. yüzyıl sonlarına kadar Türk Kahvesi, çiğ çekirdek olarak satılıyordu ve evlerdeki kahve tavalarında kavrulduktan sonra el değirmenlerinde çekilerek içilebiliyordu. Bu durum; Hasan Efendi'nin işlettiği baharat ve çiğ kahve satan dükkânın, oğlu Mehmet Efendi tarafından devralınmasına kadar sürdü.
1857'de İstanbul Fatih'te doğan Mehmet Efendi, Süleymaniye Medresesi'nde eğitim gördükten sonra babasının dükkânında çalışmaya başladı. 1871 yılında işin başına geçen Mehmet Efendi, çiğ kahveyi kavurup dibeklerde öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başladı. Böylece İstanbul Tahmis Sokakta taze kavrulmuş, mis gibi kahvenin kokusu da çevreye yayıldı. Kahveyi öğüterek ilk kez hazır olarak kahveseverlere sunan Mehmet Efendi, bu yenilik ve müşterilerine sağladığı kolaylıkla kısa sürede tanınarak "Kurukahveci Mehmet Efendi" diye anılmaya başlandı.
Peki Türk Kahvesinin öyküsü nedir?

Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 16.yüzyılda , Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul'a getirdi.
Kahve, kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak saray mutfağında yerini aldı ve büyük ilgi gördü. Saray görevleri arasına "kahvecibaşı" adında bir de rütbe eklendi. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan kahvecibaşı, sadık ve sır tutmasını bilenler arasından seçilirdi. Osmanlı tarihinde kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenlere bile rastlandı.
Saraydan konaklara ardından evlere giren kahve, İstanbul halkının kısa sürede tutkunu olduğu bir lezzet haline geldi.
Hatta İtalyan yazar Edmondo de Amicis 18. yüzyıl sonlarındaki bir yazısında bu tutkuya şöyle yer vermiştir: "Galata Kulesi'nin ve Bayezid Kulesi'nin tepelerinde kahve vardır, vapurlarda kahve vardır, mezarlık içinde kahve vardır, resmi dairelerde ve hamamlarda kahve vardır, çarşı içinde kahve vardır. İnsan, İstanbul'un neresinde bulunursa bulunsun, etrafına hiç bakmadan sadece bir bağırması yeterlidir: 'Kahveci'… Üç dakika sonra, önünüzde bir kahve tütmeye başlar."
Türkler için kahve içmek bambaşka bir keyiftir.
 Türk kahvesinin beraberinde getirdiği dostluk, sevgi ve paylaşım için bir fincan kahveye büyük anlamlar yüklenir. "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" sözü bunu en iyi şekilde vurgular. Kahve içmek Türk halkı için o kadar büyük önem taşır ki, dilimizdeki "kahvaltı" kelimesi kahve-altı sözcüklerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır.